Sınav dönemleri, öğrencilerin yalnızca bilgi düzeylerini değil, aynı zamanda zihinsel dayanıklılıklarını da test ettikleri özel zamanlardır. Pek çok öğrenci bu süreçte benzer iç seslerle karşı karşıya kalır:

“Bildiğim yeterli değil.”

“O kadar emek verdim ama ya unuturum?”

“Ya bilmediklerim sorulursa?”

Bu sorular ilk bakışta zihinsel bir yük gibi görünse de, aslında öğrenme sürecinin doğal bir parçasıdır. Kaygı, sadece bir engel değil; gelişim için bir eşik, farkındalık için bir fırsattır.

Tarihten İlham Alan Sorgulamalar

Öğrenmenin özünde şüphe, sorgulama ve yetersizlik hissi yer alır. Bu duygular sadece öğrencilere özgü değildir; tarih boyunca pek çok büyük düşünür de aynı içsel sorgulamalarla yol almıştır:

  • Sokrates, bilgeliğe ulaşmanın ilk adımını “hiçbir şey bilmediğini” kabul ederek atmıştır. Bu kabul, öğrenmenin en saf haline kapı aralamıştır.
  • Isaac Newton, doğa yasalarını çözmeye çalışırken kendisini “okyanus kıyısında, güzel çakıl taşlarıyla oynayan bir çocuk” gibi hissetmiştir.
  • Voltaire, gerçek bilginin emin olmaktan değil, şüpheden doğduğunu savunmuştur: “Cahiller emindir, bilgeler şüphe duyar.”
  • Albert Einstein, öğrenmenin sonu olmayan bir yolculuk olduğunu vurgulamıştır: “Ne kadar çok öğrenirsem, o kadar çok bilmediğimi fark ediyorum.”

Bu örneklerin ortak noktası, öğrenmenin yalnızca bilgi edinmek değil; bilmediklerinin farkına varmaya cesaret etmek olduğudur.

Kaygıyı Yetersizlik Değil, Dönüşüm Olarak Görmek

Sınav kaygısı, öğrenmeye ve gelişmeye verilen değerin doğal bir yansımasıdır. Kendini sorgulamak, yetersiz hissetmek ya da hata yapmaktan korkmak; başarısızlığa değil, öğrenmeye duyulan saygıya işaret eder.

Bu yüzden sınav kaygısını bastırmaya ya da yok saymaya çalışmak yerine, onu bir farkındalık penceresi olarak görmek daha sağlıklı bir yaklaşım olabilir. Bildiklerini küçümsemek yerine, onları nasıl kullanabileceğini, hangi düşünsel yolları açabileceğini görmek önemlidir.

Sonuç: Kaygının İçindeki Bilgelik

Unutma:

Öğrenme, yalnızca bildiklerini söylemek değil, bilmediklerine açık olmak demektir.

Ve bazen başarıya en çok yaklaştığımız an, kendimizi en çok sorguladığımız andır. Kaygı, bilgeliğe açılan bir kapı olabilir — eğer onun içinden geçmeye cesaret edebilirsek.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir